Silsile-i Sâdât’ın on altıncı halkası olan Hâce Alâüddîn Attâr (k.s.) Hazretlerinin adı Muhammed bin Muhammed el-Buhârî’dir. Aslen Harezmli’dir. Babası Hâce Muhammed Hazretlerinin üç oğlu vardı: Hâce Şihâbüddîn, Hâce Mübârek ve Hâce Alâüddîn. Hâce Alâüddîn babasının vefatından sonra mîras hissesini almayıp kardeşlerine bıraktı. Buhârâ medreselerinde ilim tahsîl etti ve bütün ilimlerde temâyüz etti.
Mübârek Sözlerinden
“Bu yola taklîd ederek girenin bir gün hakikate kavuşacağına kefîl olurum. Hocam Bahâüddîn Buhârî, bana kendilerini taklîd etmemi emrettiler. Onları taklîd ettiğim ve halen etmekte olduğum her şeyde, onun eser ve neticesini görüyorum.”
Şâh-ı Nakşibend Hazretleri daima “İbâdet on cüzdür, dokuzu helâl taleb etmektir.” buyururlardı. Alâüddîn Attâr (k.s.) Hazretleri “Bu zamanımızda ticaretten sonra helâle en yakın olan ziraattir.” buyurdular.
“Ehlullâhın sohbetine devam etmek, akl-ı meâdın ziyadeleşmesine sebeptir.”
Vefâtı ve Kabr-i Şerifleri
Hâce Alâüddîn Attâr (k.s.) hastalığından on beş gün evvel, âhiret yolculuğundan ve dünyada kalmaktan bahsettiler ve “Ben âhiret yolculuğunu tercih ettim, ondan dönmeyeceğim.” buyurdular. 2 Receb 802 (M. 1400 ) perşembe günü hastalandılar. Hastalığı, şiddetli baş ve bel ağrısı idi.
Hastalığı şiddetlendiğinde tekrar tekrar “Hel min mezîd, Hel min mezîd” buyurdular ve Üstâzı Şâh-ı Nakşibend (k.s.) Hazretlerinin ruhâniyyeti ile sohbet ettiler.
20 Receb 802 (M. 1400) Çarşamba gecesi yatsı namazından sonra âhirete irtihâl ettiler. Kabr-i şerifleri günümüzde Özbekistan’ın Surhanderya vilayetine bağlı Denav şehrindedir.